doğa, kendine güveneni asla aldatmaz!

13 Aralık 2010 Pazartesi

hepimiz aynıyız





günlerdir hiçbir şey yazmadan blogları okuyorum. herkes gününü yada kafasına eseni yazıyor. mantıklı. zaten blogun amacı bu. duygularını yazanlar da var benim gibi. gerçi ben aklıma geleni de günümü de yazıyorum da neyse. duygular, yaşananlar vırt zırt nerdeyse herkes aynı şeylerden bahsediyor. hatta bir çoğunda kurulan cümleler de aynı. 
düşünüyorum da cidden bu kadar aynı mıyız ya? 
duygularımız, yaşadıklarımız hatta kafamıza esenler bile aynı mı? 
ne farkımız var ki o zaman birbirimizden? 
kişilerimiz, şehirlerimiz, zamanlarımız mı farklı sadece? bu mu yani?
hani hepimiz özeldik lan kandırdılar mı bizi yıllardır?
gerçi hepimiz bi spermcikten gelmiyor muyuz dimi? nasıl farklı olalım?


o zaman son söz (şimdilik) kendini özel, farklı bilmem ne sananlar 'hepimiz aynıyız' olum. boşa kandırmayın kendinizi.

26 Kasım 2010 Cuma

aptalım evet!


bugün diğerlerinden farklı. bir anda gülerken ağlatan bi gün bugün. nedensiz iç çekişlerimin olduğu, kendimden kaçıp kendime gömüldüğüm bi gün.
yine hissizleşmeye başladım. herşey bu kadar güzelken ve duygularım bu kadar iyiyken niye böyle oldum bilmiyorum. 
kuzumun da dediği gibi mutlu olunca bile kendimi en dibe sokmayı başarıyorum. sürekli düşünüyorum. yarını irdelemeyip anın tadını çıkarmak varken sürekli ama şu gün şöyle olacak bu gün böyle olacak diye kendimi yiyip bitiriyorum. mutlu olmayı beceremiyorum sanırım.çok çabuk bağlanıyorum hayatıma giren varlıklara. 
düşünüyorum (hep yaptığım gibi) birilerine vermek için içimde çok fazla sevgi var ve bu çok fazla insan sevmediğim için sanırım. aslında sevmem gereken (ailemden olan bireyleri kasdediyorum) insanları sevemediğim için belki de.o yüzden hayatıma giren dostlarımı, kızımı (köpeğimi) ve ailem diyebileceğim annemi çok fazla sevgiye boğuyorum. hatta bazen öyle geliyor ki nefessiz bırakıyorum onları ve severken nefessiz kalıyorum çoğu zaman. 
onlardan uzak olmak salt yalnızlık duygumu körüklüyor. şuan yanımda olan sadece kızım. o da bi  süreliğine de olsa anneannesinin yanına gidecek 1 ay sonra.evet daha 1 ay var ama ben şimdiden o gidince onsuz ne yapacağımı düşünüyorum ve yine kahroluyorum. 
sürekli gelecekte kendimi kaybedip kaybedip yeniden buluyorum. en azından bulmaya çalışıyorum. ama bu durum bu günümü her seferinde yok ediyor. canımı yakıyor. 
annem geliyor yanıma. onu bu kadar çok severken günün getirdiği hissizlikten sevinemiyorum bile geldiğine. 
böyle olmamalı. duygu ve düşüncelerimi olumlu ve kontrollü kullanmayı öğrenmem gerekiyor. aslında öğrenmiş olmam gerekiyor ya neyse.


şarkım: johnny cash-hurt

14 Kasım 2010 Pazar

nobody knows

tam yemeğe oturmak üzereyken hatta en sevdiğiniz yemeği yemek üzereyken olur da birisi ters birşey söyler de ilk lokma boğazınızda düğüm olur. ne çıkarabilirsiniz ne yutabilirsiniz. orda öylece durur. yutmaya çalıştıkça koca bi düğüme dönüşür. yemeğin devamı gelmez. yeni lokmalar almaktan korkar insan. ya diğerleri de aynı etkiyi yaparsa diye. işte tam o durumdayım şuan.
herşey çok iyi hatta benim gibi biri için fazla iyi giderken bi anda koca bi düğüm takıldı boğazıma dün. hala etkisi geçmedi. ne yutabiliyorum ne çıkarabiliyorum. orda öylece duruyor. zaman zaman nefesimi kesiyor hatta. kimse bilmiyor. kimse anlamıyor. kimsenin de umurunda değil.



şarkı da budur!

28 Ekim 2010 Perşembe

acısız

yazamıyorum bari benim için günün şarkısını paylaşayım dedim.karışık duyguları barındıran günün çok net bi şarkısı o ama olsun. kaçmıyorum artık. biliyorum çünkü. bir yerden sonra acımıyor insanın canı daha fazla. acımıyor artık canım.
bi kere daha anladım. birini kırmaktan ne kadar kaçarsanız o kadar kırılıyormuşsunuz.





       şarkımız işte budur!

24 Ekim 2010 Pazar

again




yoğun geçen günler.. 

kendinden geçen, düşünemeyen, yazamayan, ders çalışamayan ve sürekli öksüren septy. 
bir gün çok sıkılıp ertesi güne umutla uyanmaya çalışan aptal septy. 
şu yaşına kadar gördüğü, yaşadığı şeyleri hala hazmedememiş, ne düşüneceğini bilemeyen, ordan oraya savrulan septy.
bi türlü hastalıktan kurtulamayan septy. 

oturup niye kendimi anlatmaya çalıştım onuda bilmiyorum. saçma sapan bi koşturmanın içindeyim şu aralar. ne bir şeyler karalayabiliyorum ne de bir şeyler düşünebiliyorum. sürekli kendimi tekrarlıyorum. fark ettim. o yüzden bu posttu burda bitirmeliyim bence.


bunu dinledim. iyi de yaptım kanımca. 

18 Ekim 2010 Pazartesi

kumdan kaleler



yağmurlu, sıkıcı ve sıradan bi gün bugün. havanın kasveti insanı kendine esir ediyor. mutlu olmak için sebepler ararken havanın bu durumu direk 1-0 yenik başlatıyor güne.  ufak şeylerden mutlu olacakken en ufak bir şeye deli oluyorum. bugünde böyle bi gün işte.
kendini kendine kapayıp mutsuzlukları önüne dökme günlerinden. umutsuzlukları, yüzme bilmeyen birinin kendini okyanusa atması gibi, intihar sebebine dönüştürme zamanı. yalnızlığın sivriliğini dilinle hissetmeyi denemek, kanında boğulmayı bekleme zamanı.
alışmış kudurmuştan betermiş. kim demişse iyi demiş. içimdeki yalnız, güvensiz, anlaşılmak için yırtınan, anlaşılmadığını anladığın da herkese kızıp küsen aptal çocuğa sığınmaya çok alıştım.en ufak olumsuzluklarda onda saklanmaya çok alıştım. alıştığım kadar da nefret ettim ondan. sürekli beni kendine çekmesinden karşısına geçtiğimde cümle bile kuramayıp mal mal suratıma bakmasından çok sıkıldım.konuşmadan beni saklamasından, çaresizliğime yenilerini eklemesinden bunaldım. amacının; beni huzur evinin odasında ölümü bekleyen kimsesiz bi hatuna dönüştürmeye çalışmak olduğunu bile düşünmeye başladım artık.


kendisinden mümkün olduğunca çabuk kurtulup yerine, sahilde kumdan kaleler yapıp hiç yıkılmayacaklarına inanan, insanları seven, daha başına hiç birşey gelmemiş bi salak almak istiyorum. evet tüm yaşadıklarımı baştan yaşamak pahasına da olsa bunu istiyorum. en azından bu halime gelene kadar bi 21 yıl geçecek. ama bu şekilde bi 21 yıl daha geçirebilir miyim gerçekten bilmiyorum. bu kadar umutsuz, bu kadar korkak, bu kadar kendine saklı halde ne zamana kadar dayanabilirim bunu da bilmiyorum. 
aynaya baktığımda yaşımın kaç olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum. bir kaç küçük kırışıklığın ne kadar uzun yılları ifade ettiğini sayamıyorum. en ufak bir rüzgarın tüm evimi dağıtmasına, çatımı söküp beni yarıçıplak bırakmasına dayanamıyorum. 
evet bencilce ama şuan kendimden başka hiç birşey düşünemiyorum!  
çünkü iyi değilim ve hiç iyileşememekten korkuyorum!


bu havada en güzel buydu. dinlemeye doyamadığım, kendimle yüzleşip kendimden kaçmamı sağlayan şarkı! 


hypnogaja:here comes the rain again

16 Ekim 2010 Cumartesi

hiç

yapamıyorum ya iyileşemiyorum bi türlü. sürekli başa sarıyor hayatım.

şuan tek isteğim kızımı (köpeğimi) alıp herşeyden ve herkesten kaçmak. onunla birlikte hiç olmak istiyorum.  hiç olmak ve hiç olmamamış olmak istiyorum.

şarkısı bile yok bu postun. sadece sessizliği ve karanlığı var.

15 Ekim 2010 Cuma

hastalık

dün planladığım gibi olmadı hiçbir şey. ne oturup birşeyler karalayabildim ne de sıcak şarap yapabildim :/ lanet hastalık sebebiyle sürekli baş ağrısıyla kıvrandım. ilaç aldığımı unutmuştum sıcak şarap hayalleri kurarken. düzenli antibiyotik içtiğim için yapamadım şarabımı. 
bugün büyük ihtimalle yine fırsatım olmucak. bi yarım saat sonra hazırlanıp çıkmam lazım. işe gidicem. hatta bu gece çalıştığım barda çilekeş konseri var. umarım kalabalık olmaz da konserden bende keyif alabilirim. bu hastalıkla nasıl keyif alıp nasıl çalışabilirim onu da bilmiyorum ama bakalım artık görücez. gece geç dönerim galiba ama erken gelicek olursam mutlaka yazacağım. içim daralmaya başladı artık. 


bugünkü şarkı çilekeş demişken çilekeşten gelsin o zaman!

14 Ekim 2010 Perşembe

offflu poffflu

günlerdir sürekli bişiler yazıp siliyorum.beynimde milyonlarca tilki dolanırken doğru düzgün bişiler olmayacaktı yazacaklarım. sanırım şimdide olmayacak.
çokk iyi şeyler oldu blog yazmadığım zamanlarda. çok güzel zamanlar geçirdim. yeni yeni tohumlar ektim. ama bugün acaip bi sıkıntı var içimde. 2 aydır hiç yalnız kalmamıştım ve şu önümüzdeki 3 gün yalnızım. sanırım bunun huzursuzluğu var içimde. bi de havalar çok kötü bunlar yetmezmiş gibi yataktan kalkamayacak kadar hastayım.hiç böyle olmamıştım. 
hastalık, havaların kötü olması, tohumu uzaktan sulamak zorunda olmam bi de üstüne yalnız kalınca iyice darlandım sanırım. şimdi kalkıp pc başından ödev yapıcam. düşünün o kadar sıkıldım. 


not: akşam planım güzel sayılır. sıcak şarap, blog, kuzum ve koalamla telefon konuşması. 




şarkımız:pearl jam-jeremy

6 Ekim 2010 Çarşamba

kim?







hala farkında değilsin karşındakinin kim olduğunun?neye benzediğinin? diğerlerinden biri olmadığını yada olamayacağını göremiyorsun. belki artık senin olduğunu düşünüyorsun ama onun hiçbir zaman birine bu kadar kolay ait olamayacağını anlamıyorsun. 
her an kaybedebileceğini, gidebileceğini gittiğini fark bile edemeyeceğini bilmiyorsun.


o karşındaki, kaybetmeye çok alışkın. dönüp arkasını gitmeye de. hissettiklerini bastırabilir. yaşadıklarını yada yaşamak istediklerini kendinde tutabilir. kendi kendine yaşayabilir. 


iyi düşün! 
onu taşıyabilir misin?
düşeceği zaman tutabilir misin?
herşeyi olabilir misin?
omzunda ağlatabilir misin?
hep yanında olduğunu hissettirebilir misin?
eğer yapamayacaksan yol yakınken dön.


bi daha düşün ve lütfen gelmeden önce bi daha bak karşındaki kim?


şarkımız budur!

5 Ekim 2010 Salı

iyi miyim?

şu aralar sebebini bilmediğim aptal gerginlikler yaşıyorum. her an herkesten soyutlanmak üzere olduğum hissindeyim.duygusuzlaştım.  yıllar önce de olmuştu. bi anda hayatımdaki herkesten uzaklaşıp hepsine 'siktir git' demiştim. yine o durumlardayım. acaip paranoyak ve güvensiz hallerimden ben bile sıkıldım sanırım. 
hiçbir şey istediğim gibi gitmiyor. sürekli bi aksilik oluyor ve lanet olsun ki hep üst üste geliyor. zaten üst üste gelmediği olmadı hayatımda. 
bir şeyler bekliyorum bi o kadarda beklemiyorum aslında. hayatımda herşey değişsin isterken hiçbir şey de değişmesin istiyorum. 
bi zamanlar ayrılmak için elimin altına taşı koyamazken şimdi biriyle olmak için elimi taşın altında koyamayacağımı hissediyorum. yalnızlığına bu kadar çabuk mu alışıyor insan? hele yalnız kalmaktan yıllarca korktuktan aptalca ilişkilerini bile sürükledikten sonra bu kadar kolay mı? 
avazım çıktığı kadar bağırmak isterken şuan evde hiçbir ses olmadan bunları yazmam garip bence.
iyi değilim.


dayanamadım illa bi şarkı eklemek istedim.alakasız ama şarkı tadından yenmiyor.özellikle müziğii. bu aralar çok dinliyorum.


işte şarkımız bu!

4 Ekim 2010 Pazartesi

çarpık ilişkiler

dün bir arkadaşla yemekte kendimizi ilişkileri değerlendirirken bulduk. ne kadar saçma dedik hatta. sürekli hayatlarımıza birileri girip çıkıyor. kimi yıllar sürüyor kimiyse sadece birkaç ay. birbirimizin yanında olmak için o kadar büyük çabalar göstermiyoruz bile. düşününce eskiden insanlar dağları deliyormuş, günlerce aç kalıyormuş sadece sevdiceğini bir kere görebilmek için.şimdi durum ne? birisi için ne kadar fedakarlık yapabiliriz? sadece bir kaç telefon görüşmesi sora çat diye adı sevgili sonra da hadi gel şunu yapalım bunu yapalım sonra hadi sıkıldık ayrılalım yenisini bulalım. bulduk yine baştan başlayalım sıkıldık bitsin derken sürekli bir kısır döngünün içinde anlamsız ilişkiler. 

birkaç ay önce hatta bazen birkaç gün önce sizin için ölebilecek olan insan bir bakıyorsunuz başkasıyla hemde sizin için geldiği şehirde. ee hani ölüyordun?
size 'hayatta milyonda bir ihtimal olup da senin duyabileceğin ve seni kaybetmeme sebep olacak hiçbir şey yapmam.' diyen insanın tam da size kendini kanıtlamış ve gerçekten herşeyin iyi gittiğine inandığınız anda aldatması nolcak?
aşık olduğunuz uğrunda bir sürü insanı çiğnediğiniz adamın aslında bi canavar olduğunu göstermesi nolcak?
hayatınızda sevgilinizin yakınları olarak tanıştığınız aynı ortamda defalarca sevgilinizle yanlarında bulunduğunuz erkeklerin sevgilinizle aranız bozulunca istersen hem onla hem benle ol diyebilmesi nolcak? ya da ayrılır ayrılmaz istersen evlenelim benimle ol lütfen diyebilmesi?
en yakın arkadaşınızın sevgilisi gün gelip ayrıldıklarında sizinle olmayı teklif eder ve hayır saçmalama cevabını alınca en yakın arkadaşınıza sizin ona asıldığınızı söylerse ve yakın arkadaşınızın ona inanıp sizi bırakıp gitmesi nolcak?
en yakın arkadaşınız.onun için şehirler gittiğiniz, sırf kötü anında yanında olayım dediğiniz insanın size yanlış yapıp üstüne de kendini affettirmek için elinden geleni yapacağını söyleyip sonra bi daha arayıp sormaması nolcak?
baba gibi amca gibi hayatınızın uzun bi kısmında ailecek görüştüğünüz koca adamların size asılması nolcak? ters tepki alınca ailenize saçmalaması, onları herkesin içinde sizin üzerinizden küçük düşürmeye çalışması nolcak?
baba.en önemlisi hayatta erkeklerin bi hatun için.kızım kızım kızım diye delirmesi, örnek olmak için çabalaması gerekirken bi kadınla çekip giderse ve sizi 2 yıl görmeyip ona en çok ihtiyacınız olan zamanda sizi yalnız bırakırsa nolcak? baba bunu yaparken diğerlerinin yaptığı pek birşey değil sanırım.
bu nolcaklar yaz ya bitmez.


işte bu kadar çarpık ilişkilerimiz.kadın erkek fark etmez hepimiz aynıyız. günübirlik ilişkileriyle mutlu gibi görünen bir kaç biblodan ibaretiz.bugün onla yarın bunla olmaktan hiç gocunmadığımız gibi artık bunlarla övünür hale gelmişiz. birbirimizin birkaç gün önce en yakınıyken ertesi gün arkasından atıp tutabilirmişiz. utanmayıp düşmanıyla dost olabilirmişiz. şu durumda kim kime güvenir de sağlıklı ilişkiler kurar ki? nasıl birini sever de aşık olur dost olur?    

30 Eylül 2010 Perşembe

gittin

sen gittin ben kaldım. hep kalandım ama senin gitmelerinden sonra tek kalmak en acısı.birlikte yaşayamacağımızı bile bile nasıl oluyor da sana açlığım hiç bitmiyor anlamıyorum. 1 aydır nerdeyse her günümüz beraberdi. hiç kavga etmedik derken son günlerimiz sürekli tartışmakla geçti. hep böyle oluyor ve her seferinde seni uğurladığımda sövüyorum kendime. 'al gitti işte şimdi kiminle didişiceksin? hem ne gerek vardı son günlerinizi bu şekilde mahvetmeye? ' diyorum.bugünde dedim. lanet olsun yine gittin. 
sana alışmıştım yine gittin. sıkıntılardayım biliyorsun. iyileşmem lazım. seninle iyileşemezdim.o yüzden gitmene hiç bir şey diyemedim. ama sensizde iyileşemicekmişim gibi geliyor. ağlarken omuzlarını bulamayacağım yanımda. küçük bi çocuk gibi saçlarımı okşamıcaksın. bi daha gidiceksen bu kadar alıştırma kendine.


senden ayrıldıktan sonra bindiğim servis beni şehre götürdü. ineceğim yeri biliyordum ama indikten sonra gideceğim yeri bilemedim. içi boş bir şişe gibi kendimi attım servisten. durakta kalakaldım ne yapacağını bilmez halde.gidemedim bi yere orda da duramazdım. yürüdüm. deliler gördüm. delirmişler. düşündüm. sana bir şey olsa deliririm bende. tamamen yok olmana dayanamam. yürürken üşüdüm. ayaklarım üşüdü. sen gidince daha bi soğudu sanki burası. güneş bile bi ahmaktı senden sonra. ısıtmıyordu hiç. üşütüyordu hatta.
eve geldim az önce. alışmışım varlığına. yokluğun aptallaştırdı beni. bardak kırdım. bacağımı kestim. kanım akarken güldüm sakarlıklarıma. hele yerdeki camları temizlemek çok zor geldi. sen olsan bana yaptırmazdın. bacağım kanarken yaptırmazdın. anne olmak böyle birşey sanırım.


beni zaman zaman delirtsen de seni seviyorum annebebek!

şarkımız
budur!

23 Eylül 2010 Perşembe

risk

yazamıyorum bi süredir. hem netim yoktu hem de yazamıyorum. aslında yazıcaklarımdan korkuyorum. kendimden korkuyorum bir nevi. yazamadığım dönemlerde çok güzel günler geçirdim. çok eğlendim çok mutlu oldum. dünse bi o kadar üzüldüm. zaten bu güne kadar bedelini ödemediğim mutluluklarım olmadı hiç.anneler der ya çok güldüğünüz de akşama ağlarsın diye. işte ben hep o durumda yaşadım...bi gün çok güldüysem ertesi gün bi o kadar ağladım ya da üzüldüm.nedenleştirmek belki benimkisi.çok güldüm o yüzden ağlıyorum gibi. bazen o kadar abarttım ki mutluluklarımın bedelini öderken mutsuzluklarımın ve kaybettiklerimin bile bi nedeni var gibi geldi. en yakınımı kaybetmeyi bile hakkettiğimi düşündüm. kendimi sorguladım. neden böyle oldu? nerde hata yaptım? neyin bedeli bu kayıp? dedim kendi kendime. ölümü yaratacak kadar ne hata yapmış olabilir ki insan? hiç. ölüm gelir siz arkasından bakarsınız. bende baktım. gitmesine izin verdim sevdiklerimin yada sevebileceklerimin. o aptal söze inandım ölümde bile. gitmesine izin vermelisin bazen insanların. dönerse zaten senindir dönmezse hiç senin olmamıştır. evet aynen öyle yaptım hep. dedemin, dostlarımın, önemsediklerimin gitmesine izin verdim. hatta gitmelerini ben söyledim yeri geldi. merak ettim bensiz de olabilecekler mi diye. geri dönenler oldu. ki hala hayatımdalar. geri gelmeyenler de zaten hiç hayatımda olmamışlar. onlar için konuşmaya bile gerek yok.
galiba bunun adı risk. yalnızlığına körü körüne koşmak, geri dönmeme ihtimaline karşı birilerine git demek, vazgeçilme ihtimalini en derininde düşünüp sorgulamak, unutulmaktan korkup unutulmak için çaba sarf etmek. işte bunların hepsi kocaman riskler hayatında insanın.ve beklemek en zoru belki de. ne olursa olsun bu sefer aldığım riskten ve sonucundan korkmuyorum. doğru olanı, yapmam gerekeni yaptım.
düşün ben kimim?

şarkımız bu dur!

13 Eylül 2010 Pazartesi

bugünün özeti



-gözyaşının akmadığı ama akması için kendini zorladığın bi an oldu mu hiç?
*evet bugün oldu.

-geçmişini önüne alıp kendine ve etrafındakilere sövdün mü hiç?
*evet bugün sövdüm.

-'yalnızım ve hep yalnız kalıcam biliyorum' deyip yalnızlığından korktun mu hiç?
*evet bugün korktum.

-hissizleştiğini, içinin çekildiğini ellerinin uyuşmasıyla anladığın oldu mu hiç?
*evet bugün ellerim uyuştu.

-içkiye sığınmadan sadece düşünerek kendinden geçtin mi hiç?
*evet bugün sadece düşünerek kendimden geçtim.

-başkalarına benzemezsen daha çok yalnız kalacağına inandın mı hiç?
*evet bugün inandım.

-kimseye güvenemediğin için geçmişini suçladın mı hiç?
*evet bugün suçladım.

-yaşadıklarını düşündükçe 'çok safım güvenmesemde hala insanlara inanmaya çabalıyorum' dedin mi hiç?
*evet bugün dedim.

-insanların özellikle de erkeklerin ne kadar korkutucu olduklarını itiraf ettin mi kendine hiç?
*evet bugün itiraf ettim.

-paranoyak olduğunu fark edip ne yapacağını bilemez hale geldin mi hiç?
*evet bugün kendimi bilemez hale geldim.

-yukarıdaki soru ve cevapları okuyunca ne kadar sıradan bi gün geçirdiğini fark ettin mi hiç?
*evet bugün fark ettim.


***her günümün bu kadar güzel geçmesi dileğiyle (:

bu kalp

Bu kalp ağırdır her zaman taşıyamazsın


Bu kalp anlatır her zaman anlayamazsın


Bu kalp ağlatır her zaman ağlayamazsın


Bu kalp anlatır hiç bir zaman duymazsın


Bu kalp ağırdır bu kalp


Bu kalp ağırdır bu kalp


Taşıyamazsın…






Bi mum bi tütsü kocaman karanlık birkaç sigara ve bu kalp. Bu geceki menü de bunlar var ve biliyorum mutlu olmaya yetmezler. Hatta mutsuzluğu derinden hissetmek için birebirdirler.


Aslında şarkı her şeyi anlatıyor üzerine yazılacak pek bir şey yok ama bugün yazmazsam normale dönemicem.


Bu kalp ağırdır her zaman taşıyamazsın. O kadar ağır ki ben artık taşıyamıyorum. Yükünden yoruldum. İçindekilerden, bana yaşattıklarından, önün gelene inanıp değer vermesinden sonra oturup arkalarından üzülmesinden yoruldum. Suratıma maskeler takıp hayatıma devam etmekten de yoruldum. Beni bu kadar yormuşken bu kalbi kimse taşıyamaz zaten.


Bu kalp anlatır her zaman anlayamazsın. Anlayamaz kimse. Anlamak istemezler çünkü. Herkes tutturmuş bir yol gidiyor. Kimse kimsenin umrunda değilken beni ya da benim kalbimi kim niye anlasın ki. Anlamasın. Ben anlatmayı bıraktım zaten. Ne de olsa anlatsam da değişen hiçbir şey olmuyor. İnsanlar yine düşünmek istediklerini düşünüp anlamak istediklerini anlıyorlar. Aferin herkese. Hep böyle devam edin. Evet aptalım ve sürekli düşünüyorum. Hiçbir zaman anlamak istediğimi anlayıp kenara çekilmiyorum. Empati yapıyorum. Karşımdakinin yerine geçiyorum bi de öyle düşünüyorum. Zorlamayın. Size benzemeyeceğim. Elimden geldiğince, gücüm yettiğince düşünücem. Çok üzülücem belki ama düşünmeye devam edicem. Sizden biri olmucam.


Bu kalp ağlatır her zaman ağlayamazsın. Kimsenin gücü yetmez bu kalp kadar ağlamaya. Ki kimse bilmez bu kalbin ne kadar ağladığını. Çünkü kimsenin omzu benim gözyaşlarımı hakketmiyor. Çoğunuz yoksunuz bile aslında. Öyle nefes alan, ben varım diye ortada dolaşanların çoğu yok. Durup düşündüğümde, uğrunda deli gibi fedakarlıklar yaptığım bi kaç kişi hariç kimse yok geride. Hepsi gitmiş. Hepsi kendine bi hayat kurmuş benim içinde olmadığım, olamayacağım. Hatta olmak bile istemeyeceğim.


Bu kalp anlatır hiçbir zaman duymazsın. Duymayın. Duymasın kimse. Duyurmaya çalışan biri de yok artık. Kısıldı sesim. Kendimle ve kendime kaldım. Bir çoğunuzun olmasından olmaması çok daha iyi zaten. Olmayın. Bırakın gidin gerçekten. İhtiyacım yok kimseye. Bu kalbi duymaya çalışmayan kimseye ihtiyacım yok. Gerçekten ben sizin beni duymadığınızı fark etmeden siz gidin lütfen. Bu daha az kırıcı olur.


Bu kalp ağırdır taşıyamazsın. Yol yakınken gidin. Bu kalp ağırdır ve taşıyamazsınız.




şarkımız da budur!

11 Eylül 2010 Cumartesi

günaydın






siyah beyaz siyah beyaz siyah beyaz. şu günlerde herşey siyah beyaz olsun istiyorummm.tüm fotoğraflar, tüm yazılar, duvarlar falan herşey siyah beyaz olsun. yaşanacaklar ya siyah olsun ya beyaz.griler olmasın belirsizlikler olmasın. insanların yüzleride ya siyah olsun ya beyaz. ya gerçek olsun yaptıkları, düşündükleri gerçekten olsun yada hiç bişi yapıp hiç bişi düşünmesinler. kıyafetlerde ya siyah olsun ya beyaz. bence daha uyumlu iki renk yok. ama özellikle insanlar ya siyah olsun ya beyaz.yalandan dolandan maviler pembeler olmasınlar. içi dışı bir olup beyaz olsunlar. konuşmaları hareketleri gerçekten içlerinden geldiği gibi olsun. doğru olsun. yada içlerini karartıp kendilerini kaybetsinler. yok olsunlar çekip gitsinler.
dövmemdeki gibi insanların bi görünen birde görünmeyen yüzü olmasın. ya görünsün tüm yüzleri yada hiç görünmeyip gitsinler.
ya siyahhh olsun herşeyyy yaaa beyaz.. griler olmasınnnnnnn.

6 Eylül 2010 Pazartesi

konuş konuş

kendimi bildim bileli hep konuşulmuştur arkamdan. aferin size konuşun konuşun. neyse artık derdiniz bitiremediniz. şehri değiştirdim olmadı. hala kulağıma geliyor saçma salak söylenenler. ne geçiyor elinize acab gerçekten merak ediyorum. birilerini çekiştirmek ego tatmini gibi birşey midir ki? adım dışında hayatımdan bi haber bir sürü gerizekalı oturmuş vıd vıdı dedikodu yapıyor. hele ki o erkek müsfetteleri olmayanı olduran kendini millete bi bokmuş gibi göstermek için türlü yalanlar söyleyenlere ne demeli. konuştunuz da noldu? saçma salak eklemeler çıkartmalar yaptınız noldu? bi yeriniz göğe erdi mi? erdiyse ne mutlu size. ama söyliyim canlarım bana hiçbirşey olmadı. üzülmüyorum artık bu tür şeylere amaçlarınızdan biri de buysa. sadece sinirleniyorum hala bu kadar aptal insanların varlığını gördükçe.
Related Posts with Thumbnails